Yıl: 1986-1987
Yer: Bursa, Ahmet Vefik Paşa Tiyatrosu
Rahmetli Mümin Gençoğlu öncülüğünde bir avuç insan ‘Bulgaristan’da olan biteni Türkiye ve Dünya kamuoyuna duyurma telaşında.
Bu nedenle Bursa Ahmet Vefik Paşa Tiyatrosu ana salonunda, Bulgaristan Türk Azınlığı konusunda çok değerli çalışmaları bulunan Bilal Şimşir Beyefendi ve şimdi adlarını hatırlayamadığım 2 konuşmacının katılımıyla bir toplantı düzenleniyor.
Konuşmaları dinlemek ve Bulgaristan’da olan bitene tepkimi göstermek istiyorum. Hafta içi olduğu için okulu “kırıyorum”. Toplantının başlamasına daha 1 saat var ama ben telaşlıyım. Nöbetçi öğretmene yakalanmamak için Dörtyol’daki Demirtaşpaşa Endüstri Meslek Lisesi’nin duvarından tel örgülerin üzerinden atlıyorum.
Şimdi salon tıklım tıklım dolmuştur, ayakta da olsa yer bulurum belki diye düşünerek hızlanıyorum.
Salona gelince kapıdan giriyorum. Girişte, lobidekilere bakıyorum. Mümin Gençoğlu ve bizim Yeşilyayla Ahmet Hamdi Tanpınar İlkokulundan 1-2 öğretmeni tanıyorum.
Saatlerine bakıp kendi aralarında konuşuyorlar. Salona giriyorum. Şaşkınlık içindeyim. Salonda en fazla 20-30 kişi var. Ben, saatimi şaşırdım diye geri dönüyorum.
Tanıdığım öğretmenlerden birine soruyorum. Yok çocuğum saat doğru ama diyor, cümlesini tamamlamıyor. Anlıyorum. Ben de üstelemiyorum.
İçimi “Bizim macırların dünya umurunda değil duygusu” sarıyor. Beni Mümin Gençoğlu’nun yanına götürüyorlar; bak aramıza gençlerde katılıyor diye morali yerine gelsin diye. Kendisiyle tokalaşıyoruz.
Neyse o gün o toplantı bir saat kadar geç başladı ama salonun üçte birine yakın kısmı doldu sanırım.
Daha sonra Uzunoğlu Düğün Salonunda bir toplantı oldu. Hafta sonuydu. Bu sefer salon tıklım tıklımdı. Ben ön sıralardaydım. Toplantının açış konuşmasını yapan rahmetli Mümin Gençoğlu çok mutluydu. Kürsüden inerken sol elini yumruk yapıp başparmağını kaldırdı. Bu iş tamam der gibi. O sırada gençliğin verdiği cesaretle bende ayağa kalkıp, aynı işareti yapıp helal olsun sana diye bağırmıştım. Salon alkıştan inledi.
Arkasından Bulgar Zulmüne karşı Meşhur Bursa mitingi yapıldı. Bu sefer, macır olsun olmasın bütün sınıf okulu kırıp Stadyumdan Fomara’ya kadar olan yürüyüşe ve mitinge katılmıştık. “Ahmetler Mehmetler İvan olamaz” diye bağıranların sayısı bu sefer yüz binleri bulmuştu.
O gün hayatımın en keyifle hatırladığım günlerinden biridir.
14. BALGÖÇ Olağan Genel Kurulundan çıktığım akşamüstü Heykel’de çay içip sigaramı içime çekerken kafamda bu anılar canlanıyor.
Coşkulu, mutlu, birlik ve beraberlik içinde bir genel kuruldu diyorum.
Ama keşke bugün hayatta olmayanlar da bugünleri görebilseydiler. O gün Bulgaristan’daki Türklerin isimleri için yaşlı başlı halleriyle toplantıdan toplantıya koşturan öğretmenler, esnaflar, o amcalar. Bugün Bulgaristan pasaportunda hala ve ısrarla gönüllü olarak Bulgar adlarını taşımaya devam edipte, 14. genel kurulda Emin Hocam:
“Türk oğlu Türküz” dediğinde pişkin pişkin alkış tutanlar. Acaba o insanlar sizi görseydiler yine öyle coşkulu koşar mıydılar 1980’lerdeki o toplantılara…
Nereden nereye diye düşünüyorum. Ben bunları içime atmamalıyım, en azından bizim mail grubuna yazmalıyım diyorum. Ve işte yazıyorum:
“NEREDEN GELDİĞİMİZ DEĞİL, NEREYE GİTTİĞİMİZ ÖNEMLİDİR!” |