Ebeveynleri boşanmış ve annesinin yanında kalan çocuklar ile ana
babalarını kaybetmiş çocukların hali ne zordur. Allah kimseyi anasız
babasız bırakmasın. Yalnız bugün Bulgaristan’da Türklerin yaşadıkları
bölgelerde, anne ve babaları hayatta olduğu halde ya anadan ayrı, ya
babadan ayrı, ya da hem anadan hem de babadan ayrı yaşamak zorunda kalan
bir çocuk grubu var. Babasız ana elinde ya da dede-nine elinde yetişen
bir nesil büyüyor. Zira bu çocukların ana babaları Avrupa Birliği’nin
diğer ülkelerinde, o ülkelerin insanlarının imtina etmediği işlerde
çalışarak rızık kazanma mücadelesindeler.
Evlatları evde yalnız kendileri gurbette yalnız. Uzun süre gurbette
çalışacak sonra kazandığı paraları harcamak için geri dönecek , hayat
değil ki bu. Böyle büyüyen çocukların omuzlarına yüklenen psikolojik
yükü ileride taşıyamayacaklarından bunun bedelini ödeyeceklerinden
endişeliyim. Onların günahı ne ?
Bulgaristan demokrasiye geçeli çok yıllar oldu. Demokrasi Bulgaristan’a
pek çok şey getirmiştir belki ama azınlıkların hayatında pek de olumlu
yenilikler olmadı. Azınlık hakları uluslararası hukuk tarafından
tescilli olan Türk toplumu temel haklarından mahrum olduğu gibi; bu
mahrumiyetin idrakinde bile değil. Bulgaristan’ın ekonomik anlamda en
geri bölgelerinde yaşayan azınlıklar “ekmek kavgasına” öylesine
dalmışlar ki , karnını doyurmanın, çoluğunu çocuğunu geçindirmenin
derdinden, “hakkım hukukum nedir ?” diye sorgulayamayacak haldeler.
Bugün azınlıkların çoğunlukta olduğu bölgelerde devlet ekonomik
kalkınmayı sağlayamamış durumda. Sağla(ya)madığı gibi bir de sağlayacak
ortamın oluşmasına engeller çıkarmayı ,ulusal bir politika olarak
yürütüyor hissi var. Eski göçmen denilen “vatandaşlıkları tercihe
bırakılmadan” iptal edilen insanlar, doğup büyüdükleri yörelere yazları
1 ay için gelseler bile o bölgenin esnafına ciddi bir ekonomik girdi
sağlıyorlar. Yalnız bu insanların %90’ı (orada birinci dereceden bir
yakını yoksa) “vize” denen duvarı aşma derdiyle uğraşmadıkları için
doğdukları yörelere gitmiyorlar. Oysa bu vize duvarı olmasa oraya gidip
gelen “vatandaşlıkları tercihe bırakılmadan” iptal edilen bu insanlar
orada çok daha fazla harcama yapacak belki de yepyeni iş olanakları
doğacaktır. Bu insanlar o bölgelerde belki de yatırım yapacaktır. Artık
Türkiyeli işadamları vize problemleri nedeniyle Bulgaristan gibi
ülkelere yatırım açısından mesafeli duruyorlar.
Bulgaristan AB’ye katılmadan önce de var olan bu vize duvarı sanki
sınırın 2 farklı tarafındaki insanların irtibatını kopartmak için bir
araç olarak kullanılıyor. Öyle olmasa bir Türk vatandaşının ödediği vize
ücretiyle bir Rus vatandaşının ödediği vize ücreti arasında kat be kat
fark olur muydu?
Oysa bugünkü çağda, artık bu mantalite geçersiz ve anlamsız. Ekonomik
globalleşme çağında komşularından uzak durarak onlardan çekinerek
ekonomik refaha ulaşamaz, kalkınma sağlayamazsın. Türkiye’yi de,
ülkendeki azınlığı da sevmek zorundasın, bundan kaçışın yok. Öyle veya
böyle bu vize duvarları kalkacak. Büyük şairin sevdiği kadına,
sevgisinin çokluğundan dolayı biraz da sertçe dediği gibi:
“Kalbin benim olsun diyorum,çünkü mukadder...
Cismin sana yetmez mi? Çabuk kalbini sök,ver!
Yoktur öte alemde de kurtulmaya bir yer!
MUTLAK SEVECEKSİN BENİ, BUNDAN KAÇAMAZSIN... “
|