ÖLÜMSÜZLÜK MÜMKÜN MÜ?  (Azrailin parmağını son anda geri çektiği günlerden ikincisi)

Benimle yaşıt veya benden büyük olanların hepsi tanır da yaşı genç olanların çoğu kim olduğunu bilmez Prof. Dr. Erdal İnönü’nün. Hani şu Sodep ve SHP Genel Başkanlığı döneminde kendi çantasını kendi taşıyan, omuza alınmasına izin vermeyen, mütevazi kişiliğiyle Türk siyasetine bambaşka bir boyut getiren kişi. Hani İsmet Paşa’nın oğlu. Fizik Profesörü, ODTÜ’nün eski rektörlerinden… İşte o Erdal İnönü amansız hastalığın pençesine henüz düşmeden bir televizyon röportajında kendisine sorulan “Herkes her an ölebilir tabii ki de, yaşlılar için ölüm çok beklenen bir şey ve yaklaştığı belli olan bir son. Buna rağmen yani ölümün çok yakında olduğunu bile bile insan nasıl yaşayabilir?

Yaşlandıkça insanda ölüm korkusu artmaz mı? Hadi, itikat sahipleri ölünce cennete gideceklerini ve kendilerinden önce ölmüş olan yakınlarına kavuşacaklarına inandıklarından dolayı biraz daha rahat olabilirler ama diyelim ki ateist olan biri yaşlılıkta ölümün çok yakında olduğunu bile bile nasıl rahat yaşar?”

Erdal İnönü soruyu soranın gözlerine bakarak, ben birinci guruba girdiğim için çok rahatım diye güldükten sonra şöyle bir açıklama yaptı:

“- Hücrelerin de bir aklı var. Hücreler de yoruluyor ve zamanla hücrelerdeki o yorgunluk, insanda öyle bir bitmişlik hissi oluşturuyor ki, yorgunluğun ızdırabını çekmektense ölüm daha hoş bir şey gibi gelmeye başlıyor.”

Peki, “Hücrelerinde aklı ve hafızası varsa”; hücrelerin ölümüyle her şey bitiyor mu? Yani sonsuz yaşam mümkün mü değil mi?

Bu sorunun cevabı itikat sahipleri için elbette çok basit: “Bu dünyada yaptıklarımızdan dolayı hesaba çekileceğimiz bir öteki alem var. Ölümden sonra dirileceğiz ve ebedi bir yaşama kavuşacağız”.

Peki bir an için dini açıklamaları bir yana koysak ta bu meseleyi düşünsek. Yani ölümsüzlüğün ve sonsuz yaşamın mümkün olup olmadığını tartışsak, işin içinden çıkabilir miyiz? Bu aslında çok cesurca bir tartışma olur. Ancak şimdilik bu konuya girmek istemiyorum.

Peki aslında insan bedeninde beyin hariç her organın “ teorik olarak sonsuz ömürlü” olduğunun kaçımız farkındayız? Yani damarlar daralmasa ve kan o damarlardan hep geçse insan kalbinin sonsuza kadar atacağını; yağlandırmayıp veya toksik maddelerle zehirlemeyip mükemmel baksak karaciğerimizin ömrünün de sonsuz olduğunu biliyor muydunuz? Doğrusu ben bilmiyordum Doktorum söyledi. Karaciğerde yağlanma tanısından sonra doktorum önce yukarıdaki olayı anlattı sonra şunu söyledi, diğer her şey mükemmel gitse bile “sen artık ölümsüz değilsin”. Teorik olarak tüm sağlık durumun mükemmel olsa da bir gün mutlaka karaciğer yetmezliğinden öleceksin. Yalnız bu süreç 3-5 yılda sürebilir, 300-500 yılda, onun için karaciğerine iyi bak. Tabi ben 300-500 rakamını duyunca “iyi bak” kısmını duymazdan geldim.

O günden bu yana bu “ebedi hayat” konusunu epey düşündüm. Bugüne kadar uhrevi alem ile ilgili bana lütfedilmiş bazı olayların sayesinde de çok iyi biliyorum ve sizinle de paylaşmak istiyorum ki,

“Şu andaki hayatınız çıkacağınız maçtan önceki ısınma turlarından ibaret”. Bunun matematik ve arkeoloji bilimlerinin çakıştırılması ile ispatlanabilir olması da çok ilginç.

İnsan sadece gerçekleşebilecek şeyleri hayal edebilir. O yüzden
-Uzay çağı, uzayda yaşam.
-Zamanda yolculuk,ışınlanma
-Cennet, cehennem
-Hesap günü
-Sonsuz yaşam
konuları da mümkündür diyerek yazımı bitirirken;

“Ölümsüzlüğü düşlemek boşuna bir emektir” diyen, o en sevdiğim şaire öbür tarafta, “yanılmışsın “diyebileceğim günü beklemeye devam edeyim.

Bu arada bugün geriye kayan arabadan son anda kurtulmasaydım, siz bu yazıyı okuduğunuz saatlerde ben herşeyin cevabını çoktan öğrenmiş olacaktım.

10.01.2015- BURSA

(Azrailin parmağını son anda geri çektiği günlerden ikincisi)

 
 
 

İddiasız ve kendi halinde bir web sitesidir. Eleştirmeden önce lütfen bunu dikkate alınız...